Matrix Karakterleri Sanal ve Gerçek Arasında: Kızıl Kraliçe 3
“Matrix, sizi esir etti. Neler oluyor?Beyaz tavşanı izle.Yine soruyu biliyorsun tıpkı benim gibi.Matrix nedir?Yanıt oralarda bir yerde Neo. Seni arıyor. Eğer istersen seni bulacaktır. Şu anda kendini tavşan deliğinden düşen Alice gibi hissediyorsundur.”
Matrix filminde insanlık, yarattığı makinelerin kölesi olduğunu anlamadan yıllar geçmiştir. Matrix de tıpkı insanlık gibi deneme yanılma yoluyla inşa edilmiştir. Makineler, başlangıçta insanlara onların “mükemmel dünya” diye tanımlayabilecekleri, her şeyin iyiye dayandığı bir dünya sunmuştur. Ne var ki insanlar, bu sistemi reddetmişlerdir. Bunun üzerine makineler, şu an içinde bulunduğumuz dünya düzenine benzeyen, kaostan oluşan başka bir sistem geliştirmiştir. Böylece Matrix'de her şey yolunda gitmiştir. Ta ki Neo ortaya çıkana kadar.
Önceki yazımda, “Ölümcül Deney” filminin ana karakteri Alice ve gelişmiş bir yapay zekâ sistemi olan Kızıl Kraliçe’den söz etmiştim. Sanırım Matrix’in ortaya çıkış öyküsünde de “Alice Harikalar Diyarında” gibi eserlerden etkilenilmiş.
Filmin ilk sahnelerinde geçen “Beyaz tavşanı izle” sözü, Alice’in fantastik yolculuğuna yapılan bir göndermedir. Seyircileri beklenmedik, bilinmeyen bir gerçekliğe davet eder.Serinin final filminde, Neo’ya daha önce olanları hatırlatmaya çalışan bir arkadaşı, kolundaki tavşan dövmesi gösterir. Bir diğer dostu ise Neo onun yanından geçerken elindeki “Alice Harikalar Diyarında - Aynanın İçinden” isimli kitabı kapatır ve dikkatleri bu kitabın üzerine çeker. Alice’in beyaz tavşanı izleyerek tavşan deliğinden geçip başka bir diyara varması farklı evrenler arasında geçişi temsil eder. Peki, Alice için hangi dünya daha gerçekti?Belki de sadece yaşadığı anın içindeki dünya. Çünkü gerçeklik bulunduğumuz anın içinde biçimlenir, rüyalarda olduğu gibi.
Yapay zekâ temalı filmlerde sıkça karşılaşılan bu tür göndermeler, karakterlerin ya da izleyicilerin alışılagelmiş gerçeklikten dışarı çıkmalarını sağlar. Alice’in tavşan deliğinden düşmesi gibi anlatılar, karakterlerin veya izleyicilerin çeşitli olasılıkları ve gerçeklik algısının sınırlarını zorlamalarına imkân verir. Bu yolculuk, aynı zamanda Neo’nun kendisi ve çevresindeki dünya hakkındaki algısını da değiştirir. Onun kaderini aşma kapasitesine dair yaşadığı deneyim ise izleyici de merak uyandırır.
1-The Matrix (1999), 2-The Matrix Reloaded (2003) 3-The Matrix Revolutions (2003) 4-The Matrix Resurrections (2021)
Kâhin, Neo’ya duvarda asılı duran levhayı gösterir ve ekler: “Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Latince. ‘Kendini Tanı’ demek. Sana bir sır vereyim. Bu, âşık olmaya benzer. Kimse sana âşık olduğunu söyleyemez. Sen her şeyinle, bütün varlığınla bunu bilirsin. Yolu bilmek ile yolda yürümek arasında fark vardır.”
“Kendini Tanı” vurgusuyla Kâhin, Neo’yu kendi iç dünyasına ve öz benliğine yönelik bir arayışa teşvik eder. Bu, aynı zamanda kişisel bir dönüşüm ve aydınlanma arayışıdır. “Kendini Tanı” teması serinin her iki bölümünde de işlenir. Kendini tanıma süreci, mevcut düzeni sorgulamakla başlar.
“Bu yolculukta, bilginin ne olduğunu bilemezsin; onu hissedersin ve hayatın boyunca hep hissetmişsindir.” diyerek Kâhin, Neo’yu hislerine güvenmeye yönlendirir. Kendini bilme süreci, Neo’nun “Seçilmiş Kişi” olup olmadığı konusundaki kimlik arayışını simgeler. Bu arayış izleyicileri de kendi yaşamları üzerine düşünmeye iter. Matrix’in sanal gerçekliği içinde sıkışıp kalan insanlar, gerçek potansiyellerinin farkında değillerdir. Kendini tanımanın, Matrix’ten kurtulmanın anahtarı olduğu vurgulanır. Film boyunca Neo ve diğer karakterler, sistem tarafından yapılandırılmış bir dünyadan kalıcı olarak kurtulmak için savaşır.
Matrix, bir yapay zekâ sistemi tarafından geliştirilmiştir. Nedeni ise şöyle açıklanıyor: “21. yüzyılın başlarında tüm dünya bir kutlama yaptı. Kendi ihtişamımızı kutluyorduk. YZ doğmuştu. Yapay Zekâ yani. Bir makine ırkını yaratan tek bir bilinç. Kim önce saldırdı bilmiyoruz. Ancak gökyüzünü biz yaktık. O sıralar güneş ışığına bağımlıydılar. Güneş kadar bol bir enerji kaynağı olmadan var olamayacakları sanıldı. İnsanlık tarihinde var olabilmek için hep makinelere güvendik. Bu, kader olsa gerek. Bir tür kara mizah. İnsan vücudu,120 voltluk bir aküden, fazla biyoelektrik ve 25 binin üzerinde BTU birimi ısı üretir. Bir tür füzyonla birleştirildiğinde makineler, gerekli tüm enerjiyi buldular. Tarlalar var Neo. Sonsuz tarlalar. İnsanların doğmadığı yetiştirildiği yerler. Uzun bir süre buna inanmadım. Sonra tarlaları kendi gözümle gördüm. Ölüleri sıvılaştırarak yaşayanları damardan besliyorlardı. Orada, olan biteni tüm çıplaklığıyla görünce gerçeğin barizliğini anladım. Matrix nedir? Kontrol. Matrix bilgisayar tabanlı bir hayal dünyası. Bizi kontrol etmek ve insanoğlunu bu hâle getirmek için kuruldu. Matrix olduğu sürece insanoğlu asla özgür olmayacak.”
Mimar, Neo’ya: “Medeniyetiniz, sizin yerinize düşünmeye başladığımız anda bizim medeniyetimiz oldu. Dinozorlar gibi. Sıranızı savdınız. Gelecek, bizim dünyamız. Eğer Matrix’in babası bensem o da kesinlikle annesi sayılır. Kâhin,” der. Mimar ve Kâhin, YZ destekli bir programdır. Yapay zekânın ana kontrol mekanizması “Mimar” olarak isimlendiriliyor. Mimar, Matrix’i yaratarak insanlığa sanal bir dünya sunar ve onların enerjilerini makineleri çalıştırabilmek için kullanır. Kâhin ise bir yapay zekâ destekli program olmasına rağmen, daha çok ruhani bir rehber olarak işlev görür. Kızıl Kraliçe ile ilgili ilk yazımda yine gelişmiş yapay zekâya sahip ve aynı zamanda ruhani bir lider olan Yaratıcı’dan söz etmiştim.
Yapay zekâ destekli programlar ya da bu programlar tarafından yönetilen, belirlenen amaçlara hizmet eden robotlar, filmde “makineler” olarak adlandırılıyor. Matrix’ten ayrılan kişiler, insan görünümünde olan yapay zekâ destekli programlarla iletişimi sanal dünya içinde kurabiliyorlar. Film boyunca savaş hem sanal dünyada hem de Matrix dışında “makine” olarak adlandırın robotlarla devam ediyor.
Seçimlerin sonuçları, makinelerin dünyası içinde geçerlidir ve Kâhin, seçimler hakkında konuşurken bunu öne çıkarır.Tüm bu olanlar içinde aşkın ve umudun gücüyle Neo, kendine özgü bir savunma mekanizması geliştirir ve bilinci açılır. Makinelerin şehrine tepeden bakan Neo, gözleri kapalı olsa dahi hepsini ışık şeklinde algılar. Neo makinelere, yarattıkları Smith adlı programın kontrolden çıktığını söyler. Makineler, Neo’ya “Sana ihtiyacımız yok” diye bağırır. Bunun üzerine Neo, “O zaman beni neden öldürmüyorsunuz?” diye sorar. Makineler, “Ne istiyorsun?” diye karşılık verir. Neo, “Barış” diye yanıt verir.
Neo kendini tanıma yolculuğu sırasında düşmanı Smith ile birçok kez karşılaşır ve onunla mücadele eder. Smith, aslında Neo’nun bir parçası, onun negatif yanıdır. Ve karanlık tarafı Neo ile savaşırken ona şu soruları sorar:
“Hissediyor musunuz Bay Anderson yaklaştığını? Ben hissediyorum. Size teşekkür etmeliyim, sonuçta sizin hayatınız bana tüm hayatın anlamını öğretti. Hayatın anlamı sona ermektir. Niye Bay Anderson?Niye, niye? Niye yapıyorsunuz? Niye kalkıyorsunuz? Ayağa kalkmak niye? Niye savaşmaya devam ediyorsunuz? Bir şey için savaştığınıza mı inanıyorsunuz? Hayatta kalmaktan öte bir şey için mi? Bana ne olduğunu söyleyebilir misiniz? Biliyor musunuz? Özgürlük mü, gerçek mi? Belki de barış? Aşk için olabilir mi? Yanılsamalar, Bay Anderson. Algının kaprisleri. Zayıf insan aklının anlamı ve amacı olmayan bir varoluşu çaresizce haklı gösterme çabası! Tüm bunlar Matrix kadar suni ama ancak insan aklı aşk kadar yavan bir şey icat edebilir. Bunu görebilmelisiniz Bay Anderson. Bunu biliyor olmanız gerekir. Kazanamazsın. Devam etmek anlamsız! Niye Bay Anderson? Niye ısrar ediyorsunuz?”
Neo cevap verir: “Çünkü bunu seçtim. Bu benim dünyam! Benim dünyam!”
Smith, aslında sadece bir araçtır. Karanlık yönü (Smith), Neo’yu ele geçirip onu tam anlamıyla siyah bir maddeyle kavradığında, Neo karanlık tarafını içindeki ışıkla yok edebileceğini anlar. Böylece, tüm Smith’leri topluca ışıkla yok eder. Bu durum üzerine makineler savaştan geri çekilirler. Neo, kendi negatif yanıyla gerçekleştirdiği son büyük savaşı kazanarak pozitif yanıyla öne çıkar ve sonucunda makineler ile insanlar arasında barış sağlanır. İnsanların hem bedenleri hem de zihinleri özgürlüğe kavuşur. Makineler, başka kaynaklardan faydalanabileceklerinin zaten farkındaydı. Asıl amaçları insanları kontrol altında tutmaktı. Neden kontrol altında tutmak istedikleri ise çok açık bir şekilde Animatrix de anlatılıyor. Makineler, insanların güvenilmez olduğunu düşünüyor. İnsanoğlunun, atmosferini ve güneşini yok edecek kadar hırslı olması mantık temelli bir sistemin prensipleriyle tamamen zıttır.Neo mücadeleyi kazandıktan sonra Kâhin, Mimar ile buluşur. Mimar ona oynadığı oyunun çok tehlikeli olduğunu söyler. Kâhin, Matrix’ten çıkmak isteyenlerin ne olacağını sorar. Mimar, onların özgür bırakılacağını belirtir. Kâhin, “Söz veriyor musun?” diye sorar. Mimar ise, “Beni ne sanıyorsun? İnsan mı?” diye cevap verir. Ben insan değilim, söz vermeme gerek yok, imasıyla insanların güvenilmez varlıklar olduğu bir kez daha vurgulanır.
HATIRLAR SİLİNİRSE
Kahve fincanlarını tokuşturmak…
Olmuş bir şeyi hatırlamıyor olmak onu değiştirmez. Unutkanlık eninde sonunda direnmeyi bırakacağı zamanı bilecektir.
Serinin dördüncü filmi, önceki bölümlerden yıllar sonra çekildi ve genel anlamda önceki filmler kadar beğenilmedi, eleştirilere maruz kaldı. Bu bölümde, Neo ve Trinity geçmişte yaşadıkları hiçbir şeyi hatırlamazlar ancak yine de birbirleriyle karşılaşırlar.
Trinity, evli ve iki çocuk annesi olarak, Neo ise yalnız bir oyun tasarımcısı olarak karşılıklı oturur. O sahnede geçen diyaloğu burada yazmayacağım. Daha farklı bir çalışma yapmak istiyorum.
Yazarlara karakterlerin özellikleri ve geçmişte yaşananların kısa bir özeti verilir. Sonra uzun bir unutuş sürecinin ardından bir kafede karşı karşıya oturan ve birbirlerine derin duygular besleyen iki âşık arasında geçen bir diyalog yazılması istenebilir. Böyle bir çalışmada yüz yazardan yüz farklı diyalog ortaya çıkar. Yüzyıllardır aynı olaylar yaşanıyor olabilir ama deyiş biçimi fark yaratmaya devam ediyor.
Bu karşılaşmanın diyaloğunu şu şekilde yazdım:
Trinity hiçbir şey söylemeden, uzun bir süre Neo’nun gözlerine bakar. Sonra, “Seni araştırdım. Matrix oyunu için yarattığın karakterle kaç yıldır uğraşıyorsun?” diye sorar.
“Uzun bir süre.”
“Kendinden esinlenerek yarattığın Neo karakteri, senin arayışın için bir araç mı?”
“Net bir evet.”
“Sence uzun süredir tamamlayamadığın bu kurguda eksik olan nedir?
Tamamlanmayan ve başkalarıyla paylaşmaktan çekindiğin şey ne?
Uzun zamandır arayıp da bulamadığın... Seni huzursuz eden o his… Ne yaratmayı umuyorsun?”
“Bunu sık sık düşündüm, ancak kurgumu sonlandıramadığım gibi bu düşüncelerle de net bir sonuca ulaşamadım.”
“Unutulmuş bir şeyi hatırlamak ister…
Ya da tanıdık olduğunu bulmak ister gibi. Karşılaştığın tüm yüzlerde onu aramak…
Ama neyi görmeyi umduğunu bilmeden her bakışta o ifadeyi…
Söylesene kaybolduğunu düşündüğün tüm o zamanda kısa saçlı bir kadın mı aradın? Ya da kısa saçlı olanlar sana daha mı çekici geldi? Ya da köşeli yüzlü mavi gözlü bir kadın?”
“Bunu nasıl bildin?”
“Çünkü ben de bilinçsizce o yüzü ve o bakışları aramıştım.”
“Seninle ilk karşılaşmamızda, kendimi kaybettiğim bir şeyi bulmuş gibi hissettim. İçimde bir heyecan ve sevinç belirdi.
Sonra seni her gördüğümde, zihnimde bazı anlar belirmeye başladı. Ellerinin hareketi, duruşun, konuşmalarındaki her şey...
Sanki bu anların toplamı tüm varlığımı oluşturuyormuş gibi. Geri kalan her şey tekrar eden, önemsiz rutinlermiş gibi. Ve bu anları, seni gördüğümde, hangi zamanda ve mekânda olursam olayım hep yanımda taşıdığımı anladım. Yarattığım bu Matrix oyunu belki de sadece o anları hatırlamak için bir çaba...”
“Peki, harcadığın tüm o zamana… O kadar çabaya değdi mi?”
“Seni beklediğim ve seni bulmak için geçirdiğim zamanın her anına değdi. Artık kurguladığım oyunu bitirme vaktinin geldiğini biliyorum.”
“Nasıl biliyorsun?”
“Çünkü bu konuşmayı yaptık.”
Alice tavşanı bense Alice ve Kızıl Kraliçe’yi takip ederken konu buralara kadar geldi. Bu yazı dizisini burada sonlandırmayı istiyordum ancak konu Matrix olunca bu mümkün olmadı. Bu yazıda, Harikalar Diyarı’ndaki Alice’den (Matrix’teki Neo) söz ettim. Haftaya, Animatrix’teki Kırmızı Kraliçe’yle devam edeceğim.
O sahnede geçen diyaloglar ise şöyle: