Tüketim Çarkı
Ürün satışlarında başarının sırrı, müşterilerin bu ürüne sadece istek duymalarını sağlamak değil, aynı zamanda ürünün adeta bir yaşam ihtiyacı olduğuna dair bir inanç uyandırmaktır. Burada olanlar, aslında büyük bir planın bir parçasıdır. Balıkçı denize bir ağ atar ve müşteriler de başıboş dolaşan balıklar gibi, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını gidermek için bu ağa takılır. İnsanlar, duygusal olarak bağ kurdukları ürünler aracılığıyla aslında kendilerini ifade ederler. Bu ürünler, onların çevrelerinden onay ve takdir toplamalarının bir aracı hâline gelir. Sosyal medya aracılığıyla güzellik algısının nasıl şekillendirildiği de burada gizlidir. Satış stratejilerini başarıya ulaştıran ise işte bu içselleştirilmiş ihtiyaçları aktifleştirebilmektir.
HEDEF, ÜRÜNÜ İHTİYACINIZ GİBİ SUNMAK!
Ürün satış stratejilerinde en önemli kurallardan biri, müşterilerin söz konusu ürüne gerçekten ihtiyaç duyduklarına inanmalarını sağlamaktır. Etkili satış stratejilerinden bir diğeri ise ürünü duyguya bağlamaktır. Örneğin sosyal medyada, protez tırnak tanıtımları bir çığ gibi büyüyerek artık neredeyse her kullanıcıya ulaşmaktadır. Protez tırnak uzmanları sektöründe en çok aranan personellerden biridir. Yani tırnaklarınız uzun, bakımlı ve kırılmaz olduğunda daha çekici görünürsünüz, mesajıyla ürün beğenilme, onaylanma, sevgi, ilgi ve dikkat çekme gibi derin duygusal ihtiyaçlara bağlanır.
Arınma ve özgürlük, genel kanının aksine, dışsal etkilerle değil, içsel bir dönüşümle elde edilir. Gerçek güzellik, işe yaramaz bağımlılıklardan sıyrılıp gerçek benliğimizi bulmakta saklıdır. Ancak bu yolu izleyebilmek, güçlü bir irade gerektirir. Bu tür hizmetler, doğrudan dürtülerimize seslenir ve satın alma işlemleri, bu dürtüleri yalnızca kısa vadede tatmin eder.
HAYIR DİYEBİLMEK
Hayatınıza anlam katmak için bir amaç belirleyip yola çıktığınızı düşünün. Yolunuzda ilerlerken, biri çıkıp elindeki protez tırnakları göstererek, “Bu harika tırnaklar hayatını değiştirebilir,” diyor. Ancak siz, “Hayır, buna ihtiyacım yok,” diyerek kararlılıkla yolunuza devam ediyorsunuz. Bir adım sonra başkası, yüzünüze botoks yaptırırsanız daha genç ve güzel olacağınızı iddia ediyor. Siz yine, “Hayır, bunun benim için gerekli olmadığını düşünüyorum,” diye cevap vererek yolunuza devam ediyorsunuz. Ardından bir başkası, “Herkesin elinde olan bu yeni cep telefonuna sahip olmalısın!” diye çıkıyor karşınıza. “Hayır, benim telefonum bozuk değil. Onu kullanmaya devam edeceğim,” diyerek yine yolunuza devam ediyorsunuz.
Başka biri, moda olduğunu söylediği yeni bir giysiye ihtiyacınız olduğunu belirtiyor. “Bu moda kim tarafından belirlenmiş?” diye soruyorsunuz. “Bu ürün piyasayı kontrol eden firmalar tarafından üretildi. Ünlülerde bu giysileri giyiyor ve sen topluma ayak uydurmak için bunu giymelisin,” cevabını alıyorsunuz. Ancak giysilerinize bakıp temiz ve rahat olduğunu görüyorsunuz. “Hayır, benim giysilerim temiz ve onlarla gayet rahatım. Bana moda diye sunulan fikirlere ve bu ürünlere ihtiyacım yok,” diyerek kendi öz benliğinizle barışık bir şekilde yolunuza devam ediyorsunuz. Gerçekten önemli olan şeylere odaklanmanın bir gereklilik olduğunu kavrayarak, merakınızı takip ederek, amacınıza ulaşmak için çalışarak içsel bir doyum yaşıyorsunuz.
Yeni bir cep telefonu, en son trend giysiler, cilt bakım ürünleri vb. liste uzar gider. Pek çok firma, bu ve bunlara benzer ürünleri sürekli olarak size satmaya çalışacaktır. Fakat bu ihtiyaçların çoğu, gerçekte kim olduğumuzla veya neye ihtiyacımız olduğuyla çok az ilgilidir. Bu ürünler bizi daha kolay kontrol edebilmek için belirli bir kalıba sokmayı, benzer olmamızı amaçlar. İşte tam bu noktada, her hayır cevabı bize ait olan alanı korur. Böylece kişisel kimliğimiz istila edilemez.
Kendimize şunu sormalıyız: Bu ürün veya hizmet, benim yaşam amaçlarıma nasıl bir katkı sağlayacak?
Eğer aldığımız cevap sadece yüzeysel bir tatmin sağlamaktan öteye gidemiyorsa büyük olasılıkla, o ürüne gerçek anlamda ihtiyacımız yoktur. Bu, anlık tatminlerin peşinde koşmakla kalmayıp, uzun vadeli mutluluk ve huzuru arayışımızı gözden geçirmemiz gerektiğinin bir işaretidir.
Bu soruların rehberliğinde attığımız her adım, kendimize, çevremize karşı daha özgür ve bağımsız bir tutum geliştirmemizi sağlar.
Size yolda sunulan, satın almayı düşündüğünüz her ürün için bir bedel ödemeniz gerekir. Geri dönüp bu bedeli çalışarak kazanmalı, aynı noktaya gelip satın alma işini gerçekleştirmelisiniz. Tüketim döngüsüne girdiğimizde, her adımda yeni bir ürün veya hizmete mutlaka ihtiyacımız olduğu belirtilir. Bu ürünleri satın alabilmek için daha çok çalışmamız, ek işler yapmamız, hatta borçlanmamız gerekir. Böyle bir döngüde bir arpa boyu yol alamadığımız gibi yola çıkmadan önce edindiğimiz amacı bile unutabiliriz.
İnsanın içini kaplayan o büyük boşluk bu tür şeylerle doldurulamayacak kadar derindir. Boşluğu doldurmak için daha fazla ürün satın almak yerine çevremizde olup bitenleri anlamak için çaba sarf etmeliyiz, var oluş amacımıza uygun hareket etmeliyiz. Olduğunuz yerde sayarken, kendi içsel güvensizliklerimizle uğraşırken, birileri cebini doldurmaya devam eder.
İlerlemenin gerçek ölçütü, dışsal kazanımlarla değil, içsel büyümeyle ölçülmelidir. Satın alınan her gereksiz ürün, geçici bir memnuniyet sağlasa da bu, tüketim çarkında sonsuz bir döngüye kapılmaktır. Gerçek değer, sahip olduklarımızda değil; kim olduğumuzu keşfetmekte, hayatlarımıza anlam katabilecek, bizi gerçekten tatmin eden içsel üretimlerde yatar.