Bir Halk Düşmanı 3 | “Aramızdaki Mesafe Korkunç!”

“Hepimiz aynı berbat çukurun içindeydik. Ama bazılarımız yıldızlara bakıyordu.”

Oscar Wilde’ın bu sözleri azınlık ve çoğunluğun farklı davranışlar eğilimde olduğunu gösterir nitelikte.

“Bir Halk Düşmanı” adlı tiyatro eseri, gerçeğin toplum içerisinde nasıl evrildiğini, çoğunluğun nasıl yönlendirilebileceğini dramatik bir biçimde sergiliyor. Aynı zamanda, Dr. Stockmann’ın başına gelenlere rağmen gerçeği savunma ve toplumu aydınlatma çabasını da anlatıyor. Dr. Stockmann başına gelenlerden sonra bile memleketini terk etmek istemez. Ama halk düşmanı ilan edilmiştir, yalnızlaştırılmıştır; kalacak bir neden de bulamaz.

Dr. Stockmann, topluluğa şöyle seslenir: “Güç sizde, çoğunlukta ama haklılık sizde değil haklılık ben de ve benim gibi düşünen üç ya da beş kişide. Ve aramızdaki mesafe korkunç, korkunç! Hak her zaman her zaman azınlıktan yanadır. Gerçeklik eskidiği zaman artık yalana dönmüş demektir beyler. Benim özgürlüğümü gasp eden ve gerçeği açıklamamı önleyen işte bu bağnaz çoğunluktur.”

Önceki yazılarımda, “Bir Halk Düşmanı” adlı tiyatro eserinden yola çıkarak aptallığın tanımı üzerine çeşitli bilgilere yer vermiştim. Şimdi ise bu tanımlar üzerinden aradaki mesafenin, uçurumun veya boşluğun neden korkunç olduğunu, toplum içinde yer alan çoğunluk ile azınlık arasındaki farkın nedenlerini tespit etmeye çalışacağım.

Zeki azınlık, Dr. Stockmann’ın ne anlatmak istediğini kavramak için farklı yaklaşımlarda bulunabilir. Yazılı belgelerin doğruluğunu sorgulayabilir, resmî kurumlar tarafından onaylanmış verilerin analizlerini incelemek isteyebilir. Elde edilen bilgileri diğer kaynaklarla doğrulayabilir. Teoriyi ortaya atan kişinin geçmişteki çalışmalarını inceleyebilir, konu ile ilgili uzmanlık durumunun ne olduğunu araştırabilir, hayatını ve kişiliğini değerlendirebilir, konuyla ilgili okumalar yaparak bu süreçte atılabilecek adımları belirleyebilir. Toplanan tüm bu bilgilere dayanarak bir sonuca varacağını ve bu sonuç doğrultusunda karşısındaki kişiyi destekleyip desteklemeyeceği yönde bir karar vermesi gerektiğini bilir. Fakat çoğunluk, bu kadar zahmetli ve detaylı bir araştırma sürecine girmeyi tercih etmeyebilir.

Çoğunluğun analizini tam olarak yapabilmek adına, bilginin zihnimizde nasıl oluştuğunu ve hangi aşamalardan geçerek bir kişinin bilgelik düzeyine ulaştığını anlamamız önemlidir.

BİLGİNİN ZİHİNDEKİ YOLCULUĞU – TEKNİK ANALİZ

“Web Tasarımı ve Kodlama” eğitiminde “Temel Bilgi Teknolojileri” dersi de almıştım. Bu derste Veri, Enformasyon, Bilgi, Bilgelik piramidi ile ilgili bir konu vardı. Kısaca şöyleydi:

“Zeleny (1987) ve Ackoff (1989) tarafından öne sürülen VEBB (Veri, Enformasyon, Bilgi, Bilgelik) hiyerarşisinde yer alan aşamalar temelden tepeye doğru:

• Veri: Gerçek

• Enformasyon: Ne olduğunu bilme

• Bilgi: Nasılı bilme

• Bilgelik: Nedenini bilme şeklinde sıralanmıştır.

Veri, Enformasyon (Malumat), Bilgi ve Bilgelik (İrfan)”

Aptallığın tanımlarını inceledikten, çoğunluk ve azınlık hakkında kısa bir bilgi edindikten ve bilginin zihinde nasıl ilerlediğine dair bilgi piramidinin yapısını anladıktan sonra… Şimdi, kitap okuma alışkanlığını örnek vererek bilgi piramidinin işleyişi üzerinden çoğunluğun ve azınlığın zihinsel hareketlerini, beş duyu organının hayatta kalmak için edindiği bilgi ve deneyimleri konu dışında tutarak, anlamaya çalışacağım. Felsefi yaklaşımları, toplumsal analizleri desteklemek için konuya teknik açıdan yaklaşacağım.Aptallığın tanımlarını inceledikten, çoğunluk ve azınlık hakkında kısa bir bilgi edindikten ve bilginin zihinde nasıl ilerlediğine dair bilgi piramidinin yapısını anladıktan sonra… Şimdi, kitap okuma alışkanlığını örnek vererek bilgi piramidinin işleyişi üzerinden çoğunluğun ve azınlığın zihinsel hareketlerini, beş duyu organının hayatta kalmak için edindiği bilgi ve deneyimleri konu dışında tutarak, anlamaya çalışacağım. Felsefi yaklaşımları, toplumsal analizleri desteklemek için konuya teknik açıdan yaklaşacağım.

VERİYİ YORUMLAMAK

Veri (gerçek), ham hâlde bulunabilir. Veri, çevremizde gördüğümüz şeylerin, başımıza gelen olayların ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerinin bir çeşit görseli, işaretidir. Semboller, sayılar, resimler, harfler vb. Bu çerçevede, veriyi bir ham madde olarak düşünebiliriz; bilgi ise bu ham maddenin işlenip kullanıma uygun hâle getirilmiş durumudur. Veri, herhangi bir araştırmanın temelini oluşturur. Tek başına vardır, gerçektir ama anlamsızdır.

Karşılaşıldığı sürece veri herkes tarafından toplanabilir.

Gündelik işlerin halledilmesine yarayacak veriler ve tesadüf eseri maruz kalınan veriler, günlük yaşam için gereklidir.

Çoğunluk: Yanlış yorumlama, önyargılar veya sınırlı kavrayışla verilerden yanlış sonuçlar çıkarabilir. Verilere mantıksız tepkiler verebilir.

Örnek: Bir kitap nesnesiyle karşılaştığında, “okuyup da ne olacak” diyerek kitabı satın almayabilir. Kitap tamamen anlamsız bir nesne konumundaysa, sembol olarak varsaydığımız, kitabın başlığı da kişi üzerinde herhangi bir etki bırakmayacaktır. Veriyi anlamsızlaştırır, yok sayar. Kitap başlığının bir teoriyi ortaya koyduğu varsayılırsa iddia edilen teoriye yazarın nasıl ulaştığından da habersizdir.

Azınlık: Belirli bir amacı vardır, mesela bu amaç kendini geliştirmek olsun. Bu amaca yönelik verilere ulaşma isteği ona bir hareket kabiliyeti kazandırır. Verinin peşinden koşmak, merak edilen bir konuyu içeren veriyi bulmaya çalışmak gibi. Toplanan verileri, kendi amacına uygun anlamlar çıkarmak için kendi yöntemleriyle işler. Veriyi başka bir veri ile birleştirebilir. Veriyi organize etmek, analiz etmek ve yorumlamak gibi gereksinimleri yerine getirir.

Örnek: Bir kitap nesnesiyle karşılaştığında başlık dikkatini çeker, öğrenmek istediği bir konu olduğunu ve işine yarayacağını düşünerek kitabı satın alır ve kapağını açar.

MALUMAT ALMAK

Enformasyon (malumat) verilerin işlenmesi, analiz edilmesi ve ilişkilendirilmesi ile elde edilen sonuçtur. Verinin ne olduğunu bilme aşaması. Veriyi doğru şekilde içeri alamayan bir zihin, veriden doğru anlamlar çıkaramaz. Bilgiye varabilmek için malumat alma sürecinin sağlıklı ilerlemesi gerekir. Alınabilecek bir mesaj niteliğindedir. Metin, görsel veya ses gibi. İletişim ağı ile hareket eder.

Çoğunluk: Zihni kendi sınırlarına takılıp kaldığı için mantıksal bir ilerleme gösteremez. Sabit ve önyargılı düşünceler, ona ulaşabilen metin, görsel içerik vs. gibi enformasyona uğramış verilere eleştirel bir şekilde yaklaşılmasını engeller. Katı bir düşünce yapısıyla gelişime açık olmayan davranışlar sergiler. Enformasyon çeşitlendikçe, sayısı arttıkça aralarında bağlantı kurmakta zorlanır. Gündelik yaşamla ilgili enformasyonlar arasında bağlantılar kurarak sadece o kısıtlı alan içinde değerlendirme yapabilir.

Örnek: Kitabı okumamıştır; bu nedenle veri çeşitliliğinden yoksundur, dolayısıyla yeni bağlantılar kurarak yeni bilgilere ulaşması mümkün değildir. Sadece gündelik yaşamda karşılaştığı kişilerin anlatımları ve bazı deneyimlerden geçirilen belirli veriler arasında bağlantı kurabilir ve ne olduklarını anlayabilir. Kendini tanımak için veya dünyayı daha yaşanabilir bir yer hâline getirmek için herhangi bir çabası ve amacı yoktur.

Azınlık: Enformasyona dönüştürülmüş veriyi değerlendirmeyi tercih eder, bu hareketi amacına hizmet edecek yeni verilerle bağlantı kurmasını sağlar. Eleştirel bir yaklaşımla öğrendiklerini analiz ederek daha geniş bir perspektiften olayları değerlendirir. Verinin ne olduğuna karar verebilir. İlişkilendirilen verilerin doğruluğunu, kaynağını ve bağlamını sorgular; böylece, teyit amacıyla diğer verilere ulaşır. Algı biçimini harekete geçirir. Okudukları arasında mantıklı ve yaratıcı bağlantılar kurabilir. Veriyi düzenler, bir yargıya varabilir. Yeni verileri dahil ettikçe, malumat aldığı alanı güncelleyebilir bu da yeniliğe ve kapsamlı veriye açık olduğunu gösterir. Tüm bu çalışmadan sonra davranışları daha bilinçli olabilir. Çünkü karar verme süreci aktif bir çalışmadan sonra gerçekleşecektir.

Örnek: Kitabı satın alıp okuduktan sonra bir kenara koyar. Kitabın içinde ne olduğunu öğrenir. Veriler zihninde birikmiştir ancak henüz amacına yönelik olarak bu verileri kullanmamıştır. Henüz kitaptaki bilginin nasıl elde edildiğini veya bu bilginin nasıl doğru bir görüş olabileceğini bilmemektedir. Ne olduğunu bilir ama nasılı bilmez. Zihninde kitabın pek çok bölümünü unutulacaktır fakat bazı kısımlar zihinsel kütüphanesindeki bir rafta, geri çağırılmayı bekleyecektir.

BİLGİYE ULAŞMAK

Kişinin, veriyi ve sonrasında aldığı enformasyonu kullanarak davranışları, sonuçları, gerçekleri ve olayları anlama ve yorumlama yoluyla karmaşayı ortadan kaldırmasıdır. Veri ve enformasyonu uygun bir şekilde birleştirerek bilgiye ulaşmaktır. Enformasyonu özümseyerek bu mümkündür. Bu süreç, yapboz parçalarını yerlerine yerleştirip bir görüntü oluşturmak gibidir.

Çoğunluk: Veri ve enformasyon aşamasını sağlıklı bir şekilde geçemediği için bilgiyi fark edemez. Yeni fikirler veya çözüm yöntemleri üretemez, yaratıcı değildir. İşe yarar bir amaç edinemez. Eylemleri gelişi güzeldir. Yeni bilgilere kapalı olduğu ve var olan bilgiyi anlayamadığı için esnek değildir. Durumlara uyum sağlamakta zorlanır. Düşünceleri özgün değildir. Başkalarının doğrulanmamış fikirlerini sorgulamadan kabul etme eğilimindedir. Bağımsız hareket edemez. Gerçekliği şekillendirmede aktif değildir. Bilgi ve deneyimleri kişisel duygu ve düşünce süzgecinden geçirmez. Aynı düşünce ve davranış kalıplarını tekrarlar.

Bilgiyi anlamlı bir şekilde işleyip kullanamadığı için kişisel gelişiminde zorluklar yaşayabilir ve çevresiyle etkileşimde bulunurken engellerle karşılaşabilir. Sadece deneyimlerinden edindiği bilgilerle öğrenme sürecine katılabilir. Çoğunluğun verdiği karara göre hareket etme eğilimi gösterir. Çoğunluk ne yapıyorsa doğrudur diye düşünür. Yanlış bilgiye ve yanıltıcı yorumlara açıktır.

Verileri anlamada güçlük çeker çünkü onları doğru bir şekilde işleyip, mantıklı sonuçlar çıkarmak için gerekli olan temel kavrama yeteneğine sahip değildir.

Örnek: Kitabı okumadı.

Azınlık: Aldığı enformasyonlar (malumatlar) arasında bağlantı kurmayı başarabildiği için yeni fikirler ve çözüm yolları üretebilir. Amacına yönelik hareket ederek düşünce kalıplarını kırar.  Bulunduğu topluluk içinde farklı anlayışlar geliştirebilir çünkü olayların neden geliştiğini ve arka tarafta çalışan sistemin nasıl ilerlediğini biliyordur. Tüm bu deneyimlerden elde ettiği bilgiyi, belirli düşünce ve duygu süzgecinden geçirdikten sonra gerçek olarak kabul eder.  Kendi gerçekliğini bir çaba sonucunda var eder. Veri ve enformasyonu kullanarak, davranışları, sonuçları, gerçekleri ve olayları anlayıp, yorumlayarak karmaşayı ortadan kaldıran bir yaklaşım sergilerler.

Örnek: Okuduğu kitaptan elde ettiği bilgileri, edindiği deneyimlerle, başka zamanlarda okuduğu makaleler, kitaplar ve haberlerle ilişkilendirerek aralarındaki bağları kurar. Bu bağlantıları kurduktan sonra edindiği bilgilere dayanarak analizler yapar ve yorumlarını sunar. Zihnine aldığı verilerin bir çıktısını üretir. Çıktı, kendi kendine çalışarak ürettiği fikirlerin bir sonucudur.

Bu süreç, bilgisayara yüklediğimiz veriler (fotoğraf, video, yazı vb.) arasında ilişki kurup, değerlendirip, yorumlayarak bir sunum dosyası hazırlamamıza benzer. Bilgisayara veri yüklenmezse çıktı da alınamaz. Benzer şekilde, zihin bilgi piramidindeki aşamaları geçemezse bilgi üretemez. Veriler yoksa veriler arasındaki bağlantılar da olmayacaktır, dolayısıyla herhangi bir çıktıda olmayacaktır.

BİLGE OLMAK

Veri ve enformasyondan elde edilen bilgiyle ilgili bir anlayışa ulaşmak için hayatı ve çevreyi etik değerler çerçevesinde iyileştirmeye yönelik bir çaba gerekir. Bilgelik, sadece bilgi ve tecrübenin bir arada değerlendirilmesiyle sınırlı değildir. Kişisel gelişim ve öğrenme süreci yoluyla edinilen, yaşama derin bir anlam katma durumunu da kapsar. Bu, yetkin bir kavrayışı gerektirir. Çünkü neyi ve nasılı bildikten sonra tüm olanların nedenini anlamak o kadar basit değildir. Bilgelik, ulaşılan bilginin doğru yer ve zamanda kullanılması, doğru kararların alınabilmesi ve öngörü kabiliyetinin geliştirilmesi ile bağlantılıdır. Empatiyi, sağduyuyu, sabrı kısacası olay ve durumlar karşısında sakinliği gerektirir.

Çoğunluk: Diğer aşamalardan geçemediği için bu aşamaya ulaşamamıştır.

Azınlık: Hayatın anlamı konusunda veya etrafında olanlarla ilgili anlamlı verilere ulaşmak ister. Varoluşsal sorular hakkında kendi görüşlerini oluşturabilir. Çatışma yaratmak yerine çözüm odaklı olmayı tercih eder. Denge kurmanın yollarını arar. Farklı görüşler ve yeni fikirlere açıktır. Etik değer ve evrensel doğruları kılavuz olarak kullanır. Kendini bilir. Zayıf ve güçlü yönlerini bilir. Güçlü yönleri ile neler yapabileceğini, zayıf yönünü nasıl geliştireceğini keşfetmek ister. Zorlukların ve stresin üstesinden gelme kabiliyeti edinir. Yeteneklerini ve potansiyelini içgörüyle birleştirerek gelecekle ilgili hem kendi hem de toplumun yararına olan işler yapar. Karar alma süreçlerinde, elindeki doğrulanmış bilgiye dayanarak hareket eder. Bilge, bilginin nasıl kullanılacağını bilmekle kalmaz, aynı zamanda ahlaki anlamda da bir sorumluluğu olduğunun da bilincindedir ve doğruları savunur. Bilgiyi içselleştirip yeni fikirler üretebilir. Bir halk düşmanı bu aşamada var olur, bilgi piramidinin daralan en üst basamağında yer alır. Ve onun anlatmaya çalıştıklarını piramidin orta katmanında ve alt tabanında kalan çoğunluk elbette ki anlayamaz. (Bu aşamaya ulaşmış zeki bireyde tüm bu meziyetler bir arada olmayabilir. Bilgedir, fakat ahlaki açıdan bir seçim söz konusu olduğunda, bilinçli olarak zekâsını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilir.)

Örnek: Bilge bir kişinin öğrenme süreci yalnızca kitaplara sınırlı değildir. Kitaplar, araştırmalar ve öğretiler yoluyla kazanılan bilgileri derinlemesine anlayarak ve bunları pratik yaşam tecrübesiyle birleştirerek yol alır. Bilgi edinme aşamasında, okuyup bir kenara koyduğu kitabı, araştırdığı ve anlamak istediği konuyu ifade etmek için gerek duyduğunda, zihninin içindeki raftan geri çağırır. Böylece kitaptan hatırladığı bilgileri diğer bilgilerle karşılaştırma imkânı bulur. Yeni bir veriye (Şekil 2) ulaşır ve onu sunar. İlk önce gelenler sonraki gelecek olanların temelini oluşturur.

AÇIK VE ÖRTÜLÜ BİLGİ

Bilgiye ulaşmış kişiler veya bilge kişiler, açık ve örtülü bilgi olmak üzere iki şekilde bilgiyi edinmiştir. Bilgiyi dışarı aktarırken, edindiği bilgi açık bilgi ise kayıtlara, analizlere, sayılara ve verilere dayandığı için bilgiyi kolaylıkla aktarabilir. Kişinin edindiği bilgi örtülü bilgi ise içsel bir deneyimden sonra edinildiği için aktarılması zordur. Örtülü bilgi benzersizdir ve taklit edilmesi zordur. Çünkü içinde kültürel değerler, inançlar, kişisel deneyimler, ilişkiler, anlayışlar ve gelecek tahminleri içerir. Kişi iç dünyasında derin keşifler yapmıştır. Bu keşiflerle genellikle daha anlayışlı, empatik ve barışçıl bir birey olur.

Her insan, doğru yönlendirme, eğitim ve kişisel çaba ile gelişim gösterebilme potansiyeline sahiptir. “Aptal” olarak etiketlenen bir birey bile yaşam deneyimleri ve sürekli öğrenme yoluyla belirli bir bilgelik düzeyine erişebilir. Bireysel çaba, zaman içinde doğru rehberler eşliğinde ilerlemelidir. Bu da toplumdaki bireylerin sabit bir noktada kalmadığını, durumlarının değişime açık olduğunu gösterir.

Bilginin zihinde yolculuğu her kişi için farklılık gösterir. Ve yaşam deneyim, kültür, öğretiler, eğitim ve sosyal etkileşimlerle edinilmiş tecrübeler ve kişisel çaba tarafından şekillendirilir. Tamamen kişisel bir çaba gerektirdiği için bilgelik seviyesine ulaşamamış kişiler, kendi kişisel çabasını sürdürerek bilgelik seviyesine ulaşabilir. Bu, uzun bir süreç olabildiği gibi kısa bir süreçte olabilir; kişiden kişiye değişir. Devam yazılarımda, kişilik modelleri üzerinden bu sürecin nasıl ilerlediğini inceleyeceğim.

Öğrenme isteği yoksa veri de yoktur. Veri yoksa malumat alınmaz. Malumat olmazsa bilgi edinilemez. Bilgi yoksa yeni bilgi doğamaz. Öğrenme yoksa hareket yoktur.

Yeni bir bilgi karşısında bağlantılar kurmaya çalışan, var oluş çabası içinde olan bir beyin hücresinin hareketi: https://www.youtube.com/watch?v=hb7tjqhfDus

https://www.youtube.com/watch?v=OvVl8rOEncE

Şekil 1.2: Temel Bilgi Teknolojileri I, Eskişehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 3190, 2018, s 7

Şekil 1- Şekil 2: http://www.tlainc.com/articl134.htm