Bana Saat Almadığın İçin Teşekkürler
O gün, o küçük kız kendine bir söz vermişti. Hiç kimseden hiçbir şey istemeyecekti. Hayal kırıklıklarından öğrendiği bir şey vardı. Küçücük yaşıyla şöyle düşündü: “Hiç kimse, bana hiçbir şey veremeyecek. Çünkü tüm istediklerimi kendime vereceğim.”
“Baba, bana saat alacağını söylemiştin.”
“Tamam, alacağım.”
Bu diyalog, farklı zamanlarda iki defa daha tekrarlandı. Sonra küçük kız sustu, bir daha babasına bu konu hakkında soru sormadı. O saatin alınmayacağını biliyordu, bunu hissetmişti. O gün beklentisiz olmayı, ağzından çıkan her söze dikkat etmeyi, verdiği her sözü tutmayı, yapamayacağı şeyler içinse söz vermemeyi öğrenmişti. Yaşamı boyunca bu öğrendiklerini takip etti. Şimdi daha netti kavrayışı.
Düşler ve beklentiler içerisindeyken karşısındakinin onun içinden geçenleri tam manasıyla bilmesi mümkün değildi. Beklentileri için başkalarını sorumlu tutmak basit, eksik ve işe yaramaz bir yöntemdi. Başkalarının insafına bırakılan beklentiler, yok sayılıp, yeterince anlaşılamayıp unutulabiliyordu. Böyle bir durumdan dram çıkarmaktansa ders almak daha makuldü. Gereksinim ve bağımlılık yaratmak yerine, eyleme geçip, bağımlılıklarından kurtulup ihtiyaçlarını kendisi karşılıyordu. Ne bir bağımlılığı ya da saplantısı vardı ne de herhangi bir duyguya açlığı. Başkasının yaşamını yönetmesine izin vermiyordu, dolayısıyla kendine tanıdığı özgürlüğü seviyordu. Karşısındakilerden herhangi bir muhtaçlık istemiyordu. Çekip çevirebileceği, kukla gibi oynatabileceği birini aramadığı gibi, kendisine bakacak birinin peşinde de değildi. Ne sevgi ne de ilgi için yargılarla boğuşacağı bir yaşam da istemiyordu. Aradığını dışarıda bulamayacağını biliyordu. Çözüm için kendi içine yönelmeliydi. Önce tüm kusurlarını kabul edip yeteneklerini ve potansiyelini keşfetmeliydi. Kendini bilmeliydi. Bundan sonra yapacakları ise sadece seçimlerdi. Seçim hakkını; sahiplenmek, başkasının yaşamını kontrol etmek, suçlamak, mutlu edilmek, korunmak, dramatik bir yaşamı inşa etmek için kullanmıyordu. Paylaşmanın değerini biliyor, samimiyeti merkezine alan ilişkileri tercih ediyor ve yalnız kalmaktan da korkmuyordu.
Başkalarının ona nasıl davranması, nasıl giyinmesi, neye inanması gerektiği ile ilgili sözleri, onun için anlamsız takıntılardı. Çünkü bu istekleri gerçekleştirdiği takdirde karşılığında almayı beklediği hiçbir şey yoktu, bir güç savaşı içinde de değildi. Ne bir sosyal statü ne sevgi ne de maddi değeri olan bir beklenti… Sadece insanların sözlerinin sorumluluğunu almasına odaklanıyor, söyledikleriyle eylemleri arasındaki tutarlılığı gözlemliyordu. Ama hayat ne tuhaftı ki yıllardır çalıştığı şirkette, kutlanan doğum gününde asistanı ona hediye olarak saat almıştı. Hediye paketini açtığında gülümsedi ve içinden,
“Zaman ha… Baba, bana saat almadığın için teşekkürler çünkü o yaşta bir çocuğun dışarıdaki zamana ihtiyacı yoktur,” dedi. Ne de olsa o anlarda asistanı Mami’yle birlikte zamanı kovalıyorlardı.
Bir yere beklentilerle ilgili şöyle bir şey yazmıştı:
“Hissetmediğinde seni seviyorum demek ya da aramak zorunda değilsin, ilgilenmek zorunda da değilsin, tüm zorunluluklarından arınmanı istiyorum. Bana istemediğin hiçbir şeyi, hiçbir anda vermek zorunda değilsin çünkü ben hepsini ihtiyacım olduğunda kendime veriyorum. Ben de aynı özgürlüğü, sana verdiklerimin aynısını talep ediyorum. Sadece seninle biz olabilmeyi, bizken başka hiçbir şeye gereksinim duymayacağımızı biliyorum.”